Kişilik Hakkı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kişilik Hakkı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Ekim 2022 Çarşamba

KİŞİLİK HAKKININ SOSYAL MEDYA ARACILIĞIYLA İHLALİ HALİNDE MANEVİ TAZMİNAT DAVALARI

 

KİŞİLİK HAKKININ SOSYAL MEDYA ARACILIĞIYLA İHLALİ HALİNDE MANEVİ TAZMİNAT DAVALARI

Kişilik Hakkı Kavramı, Tanımı, Özellikleri Ve Konusu

İnsan doğduğu andan itibaren hak ehliyetine sahip olmaktadır. Türk Medeni Kanunun 8. maddesinde yer alan bu durum, insanlara hukuk çerçevesinde hak ve borçlara sahip olmada eşitlik tanımaktadır. İnsanın sahip olabileceği bu haklar içerisinde kişilik hakkı önemli yer tutmaktadır. Kişilik hakkı, TMK md. 28’de belirtildiği üzere insanın doğumuyla başlayıp, ölümüyle sona ermektedir. Kişilik hakkı insanın hayatı boyunca sahip olduğu bir haktır.Kişilik hakkı kişiye bağlı bir hak olup, kişinin kişisel değerlerinin tamamını kapsamaktadır. Kişisel değerlerin tümü kişilik hakkının içeriğini oluşturmaktadır. Bu yüzden kişilik hakkı ile ilgili kararlar ve hukuki sonuçlar kişisel değerleri bağlamaktadır.[1]

İnsan hakları ve kişilik hakkı kavramlarının tanınması süreci, zamanla bu hakların nasıl korunacağı konusundaki arayışları da beraberinde getirmiştir. "Kişilik hakkının korunması" kavramı, Fransız Devrimi sonrasındaki Ferdiyetçi Öğreti tarafından geliştirilmiştir. Buna göre her türlü hak ve hukukun kaynağın da insan ve insanlar tarafından meydana getirilen devlet gibi toplulukların, kendilerine özgü gerçek varlık ve hakları yoktur. Bu topluluklar insan tarafından meydana getirildiklerinden, insan tarafından yönlendirilmelidir. Zaten Devlet de, insanların ortak menfaatlerini korumak için kurulmuştur. Hukukun var olma nedeni, kişilerin başkalarının hürriyetleri ile sınırlandırılmış bir alanda, kendi maddi ve manevi varlığını, yeteneklerini, serbestçe geliştirebilme menfa at, hak ve hürriyetinin korunmasıdır".[2]

 

Türk Hukukunda kişi ve buna bağlı olarak "kişilik hakkı", bu hakkı dü zenleyen - koruyan münferit özel hükümler ve Türkiye'nin de taraf olduğu uluslararası antlaşmalar bir tarafa bırakılırsa, genel olarak AY m.11, 12; TMK m.23-25 ve TBK m.58'de düzenlenmiş ancak gerek anılan genel gerekse özel hükümlerde kişilik hakkı kavrama ilişkin herhangi bir genel geçer tanımlama yapılmamıştır. Doktrinde bu konuda yapılmış çeşitli tanım lara rastlanmakla birlikte, genel bir ifadeyle kişilik hakkı "kişinin, kişisel değerleri üzerinde sahip olduğu mutlak ve tekelci hak" şeklinde ifade edilir.[3]

Dolayısıyla, kişilik hakkı kavramının tanımlanması doktrin ve yargıya bırakılmıştır.Kişilik hakkını oluşturan kişisel değerler doktrinde çeşitli sınıflandırmalara tabi tutulmuştur. Genellikle maddi kişisel değerler, manevi kişisel değerler ve kişinin mesleki ve ekonomik haklar olarak üç ana başlıkta inceleme yapılmaktadır.[4]

Kişilik hakkı diğer haklardan bazı özellikleri ile aynılır. Bunlarm baginda kişilik hakkının mutlak hak olması gelir. Başka bir ifade ile kişilik hakki herkese kargi ileri sürülebilir, hak sahibi bu hakkın herkesçe ihlal edilmemesini isteyebilir".

 

Kişilik hakkı, şahın varlığına ilişkindir. Malvarligina ilişkin olmayan, yani parayla değerlendirilemeyen, ekonomik değer taşımayan manevi varlık ve de gerleri korur. Ancak bazı durumlarda bu sahis varligi değerlerine saldırı sonucu maddi zararlar söz konusu olabilir. Örneğin, doktor bir kişinin muayenehane sinde yapılan gizli çekim bantlarının basında yayınlanması üzerine uğradığ müşteri (i) kaybı, malvarlığını etkileyen ve para ile ölçülebilen değerlerdir.

 

Kişilik hakkı, kişiye kişi olması nedeniyle tanınan haklardan olduğundan, şahsa sıkı sıkıya bağlıdır. Başkasına devredilemez, zamanaşımına uğramaz. vazgeçilemez, iflas masasına girmez, yalnızel hak sahibi tarafından kullanılabilir. Kişilik hakkı, kişinin üzerinde tasarrufta bulunup devredemeyeceği, feragat edemeyeceği ve sadece sahibine ait bir haktır". Kural olarak kişilik hakkı mirasçılara geçmez ise de, kişilik değerlerinin paraya çevrilmesinin mümkün olması nedeniyle külli halefiyet ilkesi gereği, kişisel değerlere saldırı halinde mirasçıların dava açabilecekleri ve tazminat talep edebilecekleri kabul görmektedir. Kişinin ölümü ile kişilik sona erdiğinden ölen kişinin kişilik hakkına saldı n nedeniyle dava açılamaz ise de, ölenin kişilik değerlerine saldırının varlığı halinde bu saldırının bertaraf edilmesi konusunda hayatta kalan yakınlarının dava açması mümkün olup bu durum, ölenin hatırasına saygı gösterilmesi konusunda sahip olunan özel bir kişilik hakkıdır. [5]

Manevi Kişisel Değerler

Manevi kişisel değerler, “şeref ve haysiyet”, “resim ve ses “, “özgürlükler”, “ad”, ehliyet”, “özel hayat ve sırları”, “yaşam alanları” gibi başlıca kişilik değerlerinden oluşur. Günümüzde sosyal medya platformları aracılığıyla yapılan kişilik hakkı ihlalleri genellikle manevi kişisel değerleri ihlal etmektedir.[6]

Şeref ve Haysiyet

Şeref ve haysiyet, kişinin doğuştan sahip olduğu veya kişiye toplum tarafından verilen değerler toplamının ifadesi olduğu kadar", kişinin kendisini değerli hissetmesini ve vicdani yönden dik durmasını sağlayan içsel dengedir.[7] Kişinin sırf insan olarak doğması nedeniyle doğuştan kazandığı bir itibar ve saygınlık olduğu gibi, toplum içindeki davranış, yetenek ve sosyal pozisyonuna bağlı olarak kazandığı bir itibar ve saygınlığı da vardır.[8] Şeref ve haysiyet, aynı zamanda kişinin, toplum içinde sahip olduğu itibar ve saygınlığı da gösteren objektif bir değer yargısıdır ve çok yönlüdür.

Yargıtay'a göre şeref ve haysiyet, kişinin dahil olduğu toplumun gerekli saydığı ahlaki niteliklere sahip olduğu ya da böyle kabul edildiği için, kişiye verilen değeri ifade eder. Kişinin onuru, şerefi ve saygınlığı onun toplum içindeki tüm manevi değerlerinden oluşur. Bunlar kişinin ahlaki değerlendir Herkesin içinde yaşadığı toplumda ve ilişkiler kurduğu çevrelerde kişisel bir onuru, şerefi ve saygınlığı mevcuttur. Kişiyi küçük düşürmek, yanlış tanıtmak, zor duruma sokmak, kişiye düşmanca bir ortam hazırlamak amacıyla vaki davranışla manevi değerleri nasıl zedelenir se bir olayın aktanlması da çok kez şeref saygınlığa onura müdahale niteliğinde olabilir. Ancak bu müdahalenin haksız olması, diğer bir deyimle hukuka aykırı bulunması gerekir [9]

Ad ve Soyad

Ad (ve soyadı), kişiyi başkalarından ayırt etmeye yarayan unsurlardan olduğu gibi aynı zamanda onun bir aileye aidiyetini ifade eden ve ona, ait olduğu ailenin sosyal mevkiinden yararlanma imkânı veren bir kelimedir. Müste ar ad", lakap", kısaltılmış ve temsili adlar ve elektronik posta (e-posta) adresleri de hukuken adın korunmasından yararlanırlar", 2525 sayılı Soyadı Kanunu, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu ve TMK. hükümlerine göre, ad ve soyadının, kullanılması ve aile kütüğüne kaydı zorunludur. Kişinin kendisi. tarafından kendisine takılan müstear ad ve başkası tarafından kişiye takılan ad olan lakabın kullanımı ise zorunlu değildir". TMK. 26. maddesinde bizatihi adın korunması düzenlenmiş olup bunlar, kişilik hakkına ilişkin kuralların özel bir görünümü niteliğini taşımaktadırlar. Ada yönelik bu korumadan gerçek kişiler yanında şirket, dernek ve vakıf gibi tüzel kişiler yararlanırlar. [10]Yargıtay, ad üzerindeki hakkın kişiye sıkı sıkıya bağlı bir kişilik hakkı olduğunu belirtmiştir.[11]

Resim ve Ses

Manevi bütünlüğe ilişkin kişisel değerler arasında kişinin "resmi (dış görüntüsü)" ve "sesi" de yer almaktadır. Bu anlamda resim (kişisel dış görüntü), kişinin bir fotoğrafta, filmde yahut televizyonda tespit edilen; fırça yahut kalemle veya dijital ortamda çizilen yahut karikatürize edilen görüntüsüdür. [12]

Yargıtay  resmin yayınlanması ile ilgili olarak“O halde, kişinin resminin her ne şekilde olursa olsun izinsiz olarak yayınlanması, hukuka uygunluk sebepleri bulunmadıkça, hukuka aykırıdır. Çünkü, resmin izinsiz yayınlanması mredici nitelikte bir kuralla yasaklanmıştır. Burada tartışılması gereken sorun, davacılara ait görüntünün resim içinde “ayrıntı niteliğinde” olup olmamasının sonuca etkisidir. Bir kişinin bir rastlantı sonucu, ayrıntı olarak içinde bulunduğu bir fotoğrafın bir sergide veya sanatla ilgili yayınlarda umuma arz edilmesi halinde iznin alınmadığının öne sürülmesi “hakkın kötüye kullanılması” olarak nitelendirilebilir ( MK. m. 2/2 ). Ancak kişinin dış görünüşünün ayrıntı olarak da olsa içinde bulunduğu fotoğrafın “ticari amaçlarla, reklam yoluyla kamuya sunulmasında iznin alınmaması hukuka aykırılığı oluşturmalıdır; iznin alınmadığını ileri sürmek hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirilemez. Çünkü bu nitelikteki bir olayda ‘kişinin korunmaya değer bir çıkarı olmadığını’ söylemek olanağı yoktur” şeklinde bir hüküm kurmuştur.[13]

Özgürlükler

Manevi bütünlüğün içinde yer alan kavramlardan biri olan özgürlük, yalnızca kişi olmaktan ve bunun yanında tüm kişilerin kendi kendisinin geleceğini belirleme hakkına sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Kişinin özgürlüğü Anayasa ve TMK kapsamında güvence altına alınmıştır. [14] Kişinin özgürlüklerinden vazgeçemeyeceği ve onları hukuka ve ahlaka aykırı sınırlayamayacağı hükmü ile kişinin kendisine karşı özgürlükleri konusunda koruma getirilmekle kalınmamış, başkalarının da bunları hukuka aykırı bir şe kilde kısıtlaması kişilik hakkı ihlali sayılarak başkalarına karşı da korunma sağlanmıştır. [15]Yargıtay da kişi özgürlüklerinin engellenmesinin kişilik hakki ihlali olduğunu belirtmiştir.[16]

Özel Hayat ve Sırları

Gelişen teknolojiyle beraber çeşitli bilişim yöntemleriyle kişilerin kişisel e-postalarına ulaşma, verilerini ele geçirme, uzaktan dinleme ve gözetleme yapılması mümkün hale gelmiştir. Bu ihlallerin ülkesel sınırları aşması ve mekândan bağımsız gerçekleştirilebilmesinin sonucu olarak uluslararası metinlerde, temel insan hakkı olarak özel hayata yer verilmeye başlanmış; bu düzenlemeler se gerek kamu hukuku gerek özel hukukta benzer düzenlemelere dayanak alın maya başlanmıştır. "Özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesi hakki" olarak AIHS. 'nin 8. maddesinde düzenlenen temel insan hakkı, Anayasa'da "özel hayatın gizliliği ve korunması"na ilişkin bölümde, özel hayatın gizliliği. konut dokunulmazlığı ve haberleşme hürriyeti başlıkları altında yansımasını bulmuştur. Bu hükümlerin özel hukuk alanındaki karşılığı, kişilik hakkı kavramı adı altında düzenlenmekte, "özel hayat" kişilik değerlerinden kabul edilmekle kişilik hakkını koruyucu hükümlerle korunmaktadır.[17]

Sosyal Medya Kavramı,

Sosyal medya, teknolojik ve sosyal platformlarla birlikte kullanıcı ve sanal topluluklardan oluşmaktadır. Teknolojik ve sosyal platform, kullanıcıların oluşturduğu sanal topluluk, bu sanal topluluk tarafından kullanılan içerik ve sosyal medya kavramının medya kısmını kapsayan iletişim ortam ve araçları sosyal medyanın öğelerini oluşturmaktadır. Sosyal medya kavramı doktrinde farklı şekillerde tanımlanmaktadır. Bir görüşe göre, sosyal medya toplumdaki daha derin sosyal etkileşimi, topluluk oluşumunu ve iş birliği projelerini gerçekleştirmeyi sağlayan siteler olarak ifade edilmektedir . Bir diğer görüşe göre; kişiler, sosyal medya üzerinde oluşturdukları profilleriyle birlikte kendilerini tanınır hale getirmek ve yaşadıkları toplum içerisindeki sosyal statülerini daha yukarı taşımak amacındadırlar. Bu amaçlarla birlikte sosyal medya kişilerle diğer kullanıcıların paylaşımlarını takip  edebilme ve mesaj yoluyla etkileşim kurabilme olanağını sağlar.[18]

Sonuç olarak sosyal medya, internet altyapısıyla birlikte kullanıcı tabanlı olmasının yanında kitleleri ve insanları bir araya getiren, duygu ve düşüncelerini iletme igtiyacı içindeki kişiler arasındaki karşılıklı etkileşimi destekleyen, bireylerin kendi profillerini oluşturmak ve ortak ilgi alanlarına sahip kişileri arkadaş listesine eklemek gibi şekillerde bu ortamlar üzerinden iletişim kurarak ve paylaşım yaparak sosyalleşmesi imkânı sağlayan internet tabanlı ortamlar olarak tanımlanır.[19]

 

Sosyal Medyanın Öğeleri

a.       Platform

Sosyal medya insanların birbiriyle iletişim kurabilmesini, paylaşımlar yapabilmesini ve bunların karşılıklı olarak gerçekleşmesini sağlayan bir platformdan (ortamdan) oluşmaktadır. İnsanlar için sosyal medya sanal bir platformu ifade etmektedir. Şöyle ki bu platform teknik ve sosyal platformlardan oluşmaktadır. Teknik platform, sosyal medyanın işlevlerini yerine yetirmesi için teknolojik imkan sağlayan bir platformdur. Bu platform, sosyal medyanın fiziki altyapısını oluşturmaktadır. Sosyal platform ise insanların teknolojik veya teknik platformu kullanması sonucu ortaya çıkan duygu ve düşüncelerin tamamını kapsamaktadır. Yani sosyal platform “ortaya çıkan ürün” niteliği taşımaktadır.[20]

b.      Sanal Topluluk

Sosyal medya insanlara kendi fikirlerini ifade etmek, başkalarıyla etkileşim halinde olmak, yeni içerikler üretmek ve üretilen içeriklerden faydalanabilme imkanı sağlamaktadır. İnsanların sosyal medyada kendi görüşlerini paylaşması, bunu diğer kullanıcılar ile tartışması sanal topluluğun oluşmasına yardım etmektedir. İnsanlar sanal topluluk sayesinde kendisi ile aynı görüşlerde olan kullanıcılardan oluşan gruplar kurarak veya başka bir gruba katılarak ve bunları temel insani ihtiyaçlardan olan aidiyet duygusunu yaşayarak sosyalleşebilmektedir.[21]

 

c.       İçerik

İçerik, sosyal medya kullanıcısı veya sanal topluluk tarafından üretilen öğeyi ifade etmektedir. Bu öğe, sanal topluluk tarafından tüketilerek, değiştirilerek veya paylaşılarak kullanılmaktadır. İçerikle ilgili doktrinde “kullanıcı tarafından oluşturulan içerik”(User-Created Content), “tüketici tarafından üretilen içerik”(ConsumerGenerated Content), “kullanıcı tabanlı içerik”(User-Based Content), “kullanıcı türevli içerik”(User-Derived Content) gibi isimler kullanılmaktadır. Bu isimlerden “kullanıcı tarafından oluşturulan içerik” ismi bu kavramı daha kapsamlı ifade etmektedir.[22]

d.      Iletişim Ortam Ve Araçlari

Sosyal medyanın diğer bir öğesi olan iletişim ortam ve araçları, onun “medya” tarafını ifade etmektedir. İletişim ortamı kullanıcılara haberleşme, bilgi alışverişinde bulunma ve bu gibi diğer imkanlar sağlamaktadır. İletişim araçları ise bunları yapabilmek için kullanılan teknolojik üretimleri kapsamaktadır. Yazılı devir, matbaa ile oluşan basılı devir, daha sonra teknolojik üretimlerle oluşan telekomünikasyon devri ve günümüzde “yeni medya” olarak adlandırılan etkileşim çağı, iletişim kavramının tarihini oluşturmaktadır. Teknolojinin gelişimi ve kullanıcıların buna ayak uydurması, yeni medya ile geleneksel medya arasında farklılıkların oluşmasına sebep olmuştur. Yeni medyanın temel özelliklerini ifade eden bu farklılıklar; etkileşim, kitlesizleştirme ve eşzamansız olabilme şeklinde sıralanmaktadır.[23]

 

Sosyal Medya Yoluyla Kişilik Hakkının İhlali

Günümüzde en yaygın olan medya türleri sosyal medya araçlarını oluşturmaktadır. Geleneksel medyadan farklı olarak sosyal medya araçları belli kişiler tarafından değil, herkes tarafından kullanılabilmektedir. Burada yer alan “belli kişiler” kavramı geleneksel medya araçlarında (radyo, televizyon, gazete ve s.) çalışanlardan oluşmaktadır. Başka bir ifadeyle, geleneksel medyada paylaşılan içerikler sadece çalışanlar tarafından hazırlanmaktadır. Sosyal medyada ise böyle bir sınırlama bulunmamaktadır. Herkes sosyal medya aracılığıyla paylaşımlar yapabilmektedir. Tüm bunların sonucu olarak sosyal medya yoluyla yapılan kişilik hakkı ihlalleri geleneksel medya yoluyla yapılan ihlallerden daha yaygın olmaktadır.233 Durumun böyle olması hem kişilik hakkı ihlallerinin artmasına hem de ihlalleri yapan şahısların belirlenmesinde zorlukların oluşmasına sebep olmaktadır. Genel olarak baktığımızda sosyal medya yoluyla kişilik hakkı ihlalinin sosyal medya kullanıcısı ve sosyal medya sunucusu tarafından yapıldığını görebiliriz.

I.                    Sosyal Medya Kullanıcısı Tarafından Yapılan İhlalller

Teknolojinin gelişimi, sosyal medya araçlarının popülerliğinin artması, insanların sosyal medya araçlarını serbestçe veya istedikleri şekilde kullanabilmeleri sosyal medyanın nasıl bir toplumsal güce sahip olduğunu göstermektedir. Bu gücün herkes tarafından kolayca, kendi menfaatleri için kullanabilmesi bazı olumsuz sonuçların gerçekleşmesine sebep olmaktadır. Genel olarak baktığımızda bu olayların çoğunun insanların kişisel değerlerinin yani kişilik haklarının ihlali olduğunu görebiliriz. Sosyal medya kullanıcıları tarafından yapılan bu ihlalleri gerçekleşme şekline göre doğrudan ve dolaylı yolla olmakla iki gruba ayırabiliriz.[24]

Kullanıcılar tarafından başkalarının kişilik hakkını ihlal eden içeriklerin sosyal medya aracılığıyla yayınlanması kişilik hakkının doğrudan ihlali kapsamında kabul edilmektedir. Diğer yandan kullanıcının içerik üretmeden, başkalarının yayınladığı içerikleri kendi profilinde paylaşması ise kişilik hakkının dolaylı yolla ihlalini ifade etmektedir. Burada kullanıcının kendi profilinde başka kullanıcıların yayınladığı içerikleri paylaşması sosyal medya araçlarında bulunan “retweet” veya “share (paylaşmak)" seçenekleriyle yapılabilmektedir. Bu durumda kullanıcı, içeriğin başkasına ait olmasından dolayı sorumluluk taşımamaktadır. Kullanıcının sorumluluk taşıması, içeriği paylaşım şeklinden ve bu gibi diğer amaçlardan dolayı gerçekleşebilmektedir. Sosyal medyada kullanıcılar tarafından kişilik hakkının ihlali, yapılan paylaşımlar, güvenlik sorunları ve bilişim suçları nedeniyle gerçekleşmektedir.[25]

II.                 SOSYAL MEDYA SUNUCUSU TARAFINDAN YAPILAN İHLALLER

Sosyal medya, kullanıcıların bilgilerinden oluşan bir depoya benzemektedir. Bu depoda kullanıcılar, onların faaliyetleri, ilişkileri hakkında ve diğer bilgiler yer almaktadır. Deponun güvenliğiyle ilgili önlemler sosyal medya sunucusu tarafından alınmaktadır. Ancak sosyal medya sunucusunun kendisi de bu güvenlik önlemlerini ihlal edebilmektedir. Bu tür ihlaller, sunucunun sorumluluklarını yerine yetirmemesi, güvenlik sorunları ve diğer eylemlerden oluşmaktadır.[26]

MANEVİ TAZMİNAT DAVASI

Manevi zarar manevi tazminat davasının konusunu oluşturmaktadır. Türk Medeni Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu’nda manevi tazminat davasıyla ilgili hükümler yer almaktadır. Türk Medeni Kanunu md. 25’te davacının manevi tazminat isteme hakkının olduğu belirtilmektedir. Ancak burada manevi tazminat davasının şartlarıyla ilgili hükümlere rastlanmamaktadır. Türk Borçlar Kanunu md. 58’de ise manevi tazminatla ilgili genel düzenleme yer almaktadır. Birçok kişisel değerler özel hükümlerle korunmaktadır. Bunların dışındaki kişisel değerlerin ihlali sonucu manevi tazminat isteminde TBK md. 58 esas alınmaktadır. Türk Borçlar Kanunu md. 58 manevi tazminatla ilgili genel norm niteliği taşımaktadır. Manevi tazminatın belirlenmesi bu genel norm kapsamında yapılmaktadır. Bu maddeler dışında hem Medeni Kanunu’nda hem de Türk Borçlar Kanunu’nda manevi tazminatla ilgili özel hükümler yer almaktadır. Örneğin, ada yönelik manevi tazminat TMK md. 26’da, nişanın bozulması sonucu oluşan manevi tazminat TMK md. 121’de, ölüm ve bedensel bütünlüğün ihlaliyle ilgili manevi tazminat ise TBK md. 56’da düzenlenmektedir[27]

Manevi tazminat davasının amacı, kişinin saldırı sonucu uğradığı manevi zarar, duyduğu elem, acı ve ıstırabın giderilmesini sağlamaktır. Doktrinde manevi tazminatın hukuk niteliği ve işleviyle ilgili farklı görüşler yer almaktadır. Hukuki nitelikle ilgili görüşler sübjektif ve objektif olarak ikiye ayrılmaktadır. Sübjektif görüş sahiplerine göre, manevi zarar kişinin yaşadığı acı, üzüntü ve bu gibi diğer duygusal zararlardan oluşmaktadır. Burada kişilik hakkı ihlal edilen kişinin durumu esas alınmaktadır. Objektif görüş sahiplerine göre ise, manevi tazminat için kişinin ille de duygusal zarara uğraması gerekmemektedir. Bu görüş sahipleri, saldırıya uğrayanın durumunu değil genel kişilik hakkı ihlalini esas almaktadır. Burada amaç, ayırt etme gücü olmayan bireylerin ve tüzel kişilerin manevi tazminat haklarını korumaktır.

Yargıtay’a göre bir kişinin manevi tazminat ödemeye mahkum edilebilmesi için oluşması gereken şartlar:

·         Bir manevi zarar bulunması,

·         Bir kimsenin kişilik hakkına hukuka aykırı bir tecavüz yapılması

·         Davalının kusurlu olmasını gerektiren bir halin bulunması

·         Kusursuz sorumluluk hallerinin bulunmamasıi

·         Zarar ile fiil arasında illiyet bağı bulunması,

Şeklinde ifade edilmiştir.[28]

Şartları

Manevi tazminat davasının konusunu manevi zarar oluşturmaktadır. Buna ilave olarak, davanın açılabilmesi için hukuka aykırı fiil, kusur ve illiyet bağı gibi şartlar da gerekmektedir. Manevi tazminatın şartları içerisinde manevi zarar bu davanın amacını belirlemektedir. Diğer şartlar ise davayla ilgili genel şartlar olarak kabul edilmektedir. Maddi tazminat bölümünde genel şartlarla ilgili bilgiler yer almaktadır. Bu sebeple çalışmamızın bu bölümünde manevi zarar şartı esas alınmaktadır.

Manevi zarar, hukuka aykırı saldırı sonucu kişinin kişisel değerlerinde oluşan eksilme sebebiyle duyduğu acı, üzüntü gibi duygusal eksilmeleri ifade etmektedir. Ayrıca, doktrinde manevi zararın neyi ifade ettiğiyle ilgili üç farklı görüş de yer almaktadır. Burada manevi tazminatın hukuku niteliği ve işleviyle ilgili görüşler esas alınmaktadır.[29]

Manevi tazminatla ilgili kanunda net bir miktar belirlenmesi yapılmamaktadır. Ancak TBK md.58’de konuyla ilgili hükümler yer almaktadır. Bu hükümlere göre, tazminat miktarı ve ödeme şekli hakim tarafından belirlenmektedir. Manevi tazminat miktarını saldırıyla ilgili mevcut delillerin değerlendirilmesi, saldırının amacının, davalının kusurunun, davacının sosyal durumunun ve diğer unsurların göz önünde bulundurulması ile belirlenmektedir. Ayrıca, hakim manevi tazminat miktarını belirlerken TBK md. 51-52 ve TMK md. 4 hükümlerinden de faydalanmalıdır. Konuyla ilgili Yargıtay kararlarında da benzer unsurlar esas alınmaktadır.

Manevi tazminatın tazmini para ve diğer tazmin şeklinde gerçekleşmektedir. Türk Borçlar Kanunu md.58’e göre hakim manevi tazminat olarak hem para hem de diğer tazmin çeşitlerine hükmedebilmektedir. Buradaki diğer tazmin çeşitleri “saldırıyı kınayan bir karar ve bu kararın yayımlanması” şeklinde düzenlenmektedir. Diğer tazmin şekilleri Yargıtay tarafından da kabul edilmektedir. Yargıtay davacının bu tür tazmin şekli istememesi durumunda, hakimin kararını gerekçelendirilmesini istemektedir. Diğer tazmin şekilleri daha çok toplumun belli bir kesimine veya bir gruba yönelik saldırılarla ilgili manevi tazminat davalarında uygulanmaktadır.

Kişilik hakkının sosyal medya aracılığıyla ihlali zaman ilerledikçe artmaktadır. Sosyal medyada yapılan ihlaller sonucu tazminat davalarında manevi tazminat çoğunluk teşkil etmektedir. Genellikle bu gibi durumlarda manevi tazminatla ilgili para cezasına hükmedilmektedir. Ayrıca, davacı paylaşımla ilgili düzeltmenin yapılması, kararın yayımlanması ve bu diğer taleplerde de bulunabilmektedir

Hem koruyucu hem de tazminat davalarıyla ilgili hükümlerde sosyal medyada yapılan ihlallerle ilgili ayrı bir hükme rastlanmamaktadır. Başka bir ifadeyle, sosyal medyada yapılan ihlaller diğer ihlallerin kapsamında kabul edilmektedir. Sadece burada tazminat miktarı ve tanzim şekli farklı olabilmektedir



[1] CANBOLAT, Ferhat “Güncel Gelişmeler Işığında Kişilik Hakları ve Korunması”, Evrensel Hukuk İlkeleri Işığında Türk Medeni Hukukunda Değişimler Sempozyumu, Ankara 2016, (s. 225-230) s. 226.

[2] GÜRKAN Ulker, Kişilik Kavraminin Evrimi, Prof. Dr. Hámide Topçuoğlu'na Armağan, Ankara

1995 (39-54), s. 51,

[3] KILIÇOĞLU Ahmet, Şeref Haysiyet ve Özel Yaşama Basın Yoluyla Saldırılardan Hukuksal Sorumluluk, Ankara, Turhan Kitabevi, 2013, s.4

[4] DURAL Mustafa/ÖĞÜZ Tufan, Türk Özel Hukuku, C. II, Kişiler Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul 2015. s.135

[5] Akipek Jale G Akintürk Turgut/ Ateş Karaman Derya; Turk Medeni Hukuku Bas langıç Hükümleri Kişiler Hukuku, I. Cilt, 10. Baskı, Istanbul 2013.s.37

[6]KOYUNCU SİNANLIOĞLU, Ebru , Sosyal Medyada Gerçekleşen Kişilik Hakkı İhlalleri Ve Korunma Yolları, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,İstanbul 2021

,s13

[7]. SIRABAŞI Volkan, Internet ve Radyo Televizyon Aracılığı ile Kişilik Hak lanna Tecavüz, Ankara, 2007, 8, 29,

[8] ÇOLAK Nusret İlker Kitle İletişim Hukuku, Ankara 2007, s. 186

[9] Yargıtay HGK, E. 2012/4-179; K. 2012/412, T. 27.6.2012.

[10] OĞUZMAN, M. K./ SELİÇİ, Ö./ OKTAY ÖZDEMİR, S.: Kişiler Hukuku (Gerçek ve Tüzel Kişiler), Bası 17, İstanbul 2018; Bası 18, Istanbul 2019 s.159

[11] Yargıtay 4.H.D. 17.03.2016, E.2015/4457 K.2016/3497

[12] OĞUZMAN, / SELİÇİ, Ö./ OKTAY ÖZDEMİR,.s.135

[13] Yargıtay HGK E. 1990/4-275, K. 1990/459, T. 03.10.1990

[14] KOYUNCU SİNANLIOĞLU, s.16

[15] Kılıçoğlu Ahmet M., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Genişletilmiş 15. Bası, Ankara 2012,

(Borçlar), s. 432

[16] Yargıtay 4 HD. 25.06.2007 T. 2006/10084 E 2007/8592 K

[17] KAYA, Mine , Elektronik Ortamda Kişilik Haklarının Korunması, Seçkin Yayıncılık , Ankara, 2015 s.41

[18] KOYUNCU SİNANLIOĞLU, s.64

[19] KAYA, Mine Sosyal Medya ve Sosyal Medyada Üçüncü Kişilerin Kişilik Haklarının İhlali, TBB Dergisi, C.119, s.279

[20] AKAR, Erkan,  Sosyal Medya Pazarlaması Sosyal Webde Pazarlama Stratejileri, Ankara, 2010 s.14-15

[21] KAYA,Elektronik Ortamda Kişilik Haklarının Korunması,s.77

[22] KAYA,  Elektronik Ortamda Kişilik Haklarının Korunması, s.82

[23] KAYA,  Elektronik Ortamda Kişilik Haklarının Korunması, s.78

[24] KAYA, Mine , Elektronik Ortamda Kişilik Haklarının Korunması, s.186

[25] KAYA, Sosyal Medya ve Sosyal Medyada Üçüncü Kişilerin Kişilik Haklarının İhlali s.292

[26] KAYA, Sosyal Medya ve Sosyal Medyada Üçüncü Kişilerin Kişilik Haklarının İhlali 296

[27] EREN, Fikret Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Yetkin Yayınevi, Ankara 2018,s.781;

[28] Yargıtay HGK22.06.1966 tarihli ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı

[29] EREN s.781;

Tahkim Yargılamasında Gizlilik

  Tahkimde gizlilik, ticari tahkimin en önemli avantajlarından biri olarak kabul edilir.   Tarafların aralarındaki uyuşmazlıkları kamuya açı...